MHP-AKP İTTİFAKI: İÇERİDEN BİR ANLAMA ÇABASININ ANLATIMI


       
            Milliyetçi Hareket Partisi ve dolayısıyla partinin Genelbaşkanı Devlet Bahçeli 2002-2014 yılları arasında, Recep Tayyip Erdoğam liderliğinde iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi'ne en sert eleştirileri dile getirmiş, bütün gücünü kullanarak AKP'yi iktidardan etmeye çalışmıştır. 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisiyle uzlaşı sağlayarak Ekmeleddin İhsanoğlu'nu, Recep Tayyip Erdoğan'a karşı aday göstermiş ancak başarıya ulaşamamıştır. Ağustos 2015- Temmuz 2016 yılları arasında "hendek operasyonlarını" yapan iktidarı suskun kalarak, eleştiri dozajını düşürürek destek göstermiştir.
            MHP'nin en temel ve sert eleştirileri; Avrupa Birliği ile yürütülen müzakerelerde fazla tavizler verilmesi, ki bu kapsamda Kıbrıs'ta Türkiye'nin bazı haklarından feragat edebileceği bir sürece doğru girilmesi ve terörle mücadelede zaafiyet oluşması, yine belki aynı kapsamda değerlendirilebilecek "çözüm/çözülme süreci"nin başlatılması, Ergenekon operasyonlarının yapılması, Suriye meselesi ve "okyanus ötesi" ya da "Atlantikçi" yapılarla sıkı ilişkisi gibi konularda olmuştur. Bunun yanında ise işssizlik, hukukun adil işlememesi, liyakat ilkesine sadık kalınmaması, ekonomik bölüşümün adil yapılmaması, devlet kurumlarının özelleştirilmesi ve yabancılara toprak satımı gibi meselelerde de AKP'yi eleştirmekten geri kalmamıştır. Haliyle bu süreç liderlerin karşılıklı olarak birbirine hakaret etmesine, iki siyasal görüşe sahip bireylerin kutuplaşmasına ve hatta "sokakta karşı karşıya gelme" tehditlerine kadar varmıştır.
            15 Temmuz 2016 sonrasında ise tam tersi bir süreç başlamış, iki parti ve iki lider uzlaşarak Türk siyasi tarihi için çok mühim gelişmelere imza atmışlardır. Bu durum bazı kesimlerce AKP'nin değişimi olarak bazı kesimlerce de MHP'nin dönüşümü olarak algılanmış ve de değerlendirilmiştir. Oysa ki kapsamlı ve soğukkanlı eleştiri bir türlü iki kesimden de gelememiştir. Devlet Bahçeli, MHP içerisinden ayrılan muhalif gruplar ve Anti-Erdoğan dünya görüşüne sahip kişiler tarafından, çok ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Maalesef ki bu eleştirilerde çok basit düzeyde, avami ölçülerde olmaktan öteye gidememiştir. Devlet Bahçeli'nin Recep Tayyip Erdoğan eleştirisinden, Genelbaşkanlığını devam etmek maksadıyla vazgeçtiği ya da  ortaya çıkmasını istemediği sırları olduğu için ittifak geliştirdiği yönünde absürt iddialar bütün medyayı kuşatmıştır. Daha aklı başında eleştirilerse MHP'nin baraj üstü kalmak için böyle bir yola girdiği savında tıkalı kalmıştır.
            Bu yazıda, Milliyetçi-Ülkücü Hareket'in kodlarını araştırmaya meyyal birisi olarak, MHP'nin ve Devlet Bahçeli'nin niçin ittifaka giden sürecin yolunu açtığını "deneme" düzeyinde ele almaya çalışacağım.
            
Pragmatist İhtiyaçlar:

            Hiç şüphesiz her siyasal parti iktidara gelmek ya da iktidar nimetlerinden yararlanmak ister. Bunu gücü nispetinde "koalisyon ortağı" olarak, "baskı güçlerini" kullanarak ya da, Türkiye gibi sistemlerde "ittifak ortağı" olarak yapar. Fakat hiçbir siyasal parti için salt iktidar nimetlerine ulaşmak gibi bir gaye olmalıdır. Bana göre siyasal partiler üç düzlemde çıkar odaklı hareket eder: Bireylerin çıkarı, Partinin çıkarı ve Devletin çıkarı.

            Bireylerin çıkarı, parti içinde bulunan tüm üyeleri kapsar. Gayet tabii bir il başkanı ile Genelbaşkanın elde edeceği çıkar aynı düzlemde olmayacaktır. Bazen statü bazen ekonomik bazen de psikolojik hedeflemeler bireylerin çıkarlarını oluşturur. Aslında iktidar nimeti hepsini kapsar. Türkiye'de bir partiye mensup olmakla kişi, yüksek makamlar elde edebilir, çok karlı ticari işlere kalkışabilir. Bunların da ötesinde sırf iktidarda olmanın sevincini, gururunu toplumsal çevresinde yaşayabilir. Onun için bireylerin çıkarı, bir partinin siyasal tutumlarını belirleyebilir.

            Partinin çıkarı, bireylerin çıkarları doğrudan ilişkilidir. Bireylerin çıkarı, partinin çıkarını etkiler; partinin çıkarları da bireylerin çıkarını. Partinin çıkarı genellikle oy ile ölçümlenir. Hedef sürekli olarak oyunu arttırmaktır, daha somut hedefler ise barajı aşmak, iktidara gelmek olabilir. Dolayısıyla bir partinin tutumunu, partinin çıkarı da belirler.

            Ülkenin çıkarı, pragmatist görüşlü politika bilimciler ve siyasal partilere mesafeli bakanlar için genellikle es geçilen bir konudur. Onlara göre hiçbir parti "uzun erimli" ülke çıkarını düşünerek hareket etmez, kısa vadeli çıkarlar peşinde koşar. Ancak en pragmatist açıdan yaklaşılsa bile, ülke çıkarı diğer bütün çıkarları etkiler. Dolayısıyla bir parti ülke çıkarını kendi ideolojisi nazarında hedefleyerek de politik tutumunu belirler.

            Kabul edilmelidir ki her parti için hangi çıkarın ağır bastığı konusu farklılık gösterebilir. Aynı zamanda, iki partinin ittifakı da bu çıkarlar düzeyine bağımlıdır. Ülke çıkarı, parti çıkarı ve kişisel çıkarlar; iki parti için kesişim alanları artarsa ittifak da o denli uzun olur ve ittifak  o denli başarılı olur. Halihazırda AKP-MHP arasındaki çıkarlar birliği had safhada görülmektedir. Buradaki tehlike küçük balık olan MHP'nin, büyük balığa yem olma ihtimalidir. Devlet Bahçeli, hükümet dışında kalarak bir ölçüde bunu sağlamaya çalışmakta diğer açıdan ise "ülke çıkarının" en önemli mesele olduğunu hem kamuoyuna hem de partisine haykırmaktadır. 
            MHP'nin Kodları:
            
           MHP'nin niçin AKP'ye yaklaştığı sorusunun bir başka cevabı, partinin kodları da gizlidir. MHP kurulduğu andan itibaren birçok olguda, klasik bir siyasal parti gibi davranmamıştır. Neredeyse bazen iktidarı reddeden bir parti konumuna düşmüştür. MHP'nin hakim yapısında esneklik olabildiğince azdır. Ya siyah ya beyaz şiarıyla hareket etmek çoğu zaman için makbuldür. Partinin sosyolojik yapısında da hakim psikoloji budur.

            Hal böyle olunca, politik tutumun siyahlığını ve beyazlığını ne belirliyor diye sormak gerekir. Bunu da ilkeler, Genelbaşkanın karizmatik yapısı ve tarihsel tecrübeler diye belirleyebiliriz. Hatırlatılmalıdır ki MHP'ye mensuplar ve oraya ait hissedenler için, MHP'nin gücü sandıktaki orana göre belirlenmez. Devletin asli sahibi olarak kendilerini gördükleri için, partinin hem manevi (binlerce şehit vermiş, dualı bir parti; hem de "aksakallı" ekranda görünmeyen danışmanlar) hem maddi (Milliyetçi Hareket'e mensup bireyler, bunların devlet kademelerinde aldıkları rol) bir gücü söz konusudur.

       Bu kapsamda, Recep Tayyip Erdoğan, asli konularda rücu ettiği için onu desteklemek gerekmektedir: Nitekim 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Çözüm süreci bitirilmiş, Türkiye tarihinde terörle en kapsamlı mücadele verilen döneme girilmiş, Suriye'de ve Kuzey Irak'ta yapılan operasyonlarla Türkiye'nin gücü ispat edilmiş, dış politikada onurlu bir Türkiye resmi çizilmiştir. Bunlar, MHP tarafından beka olarak kabul edilen asli konulardır, ilkelerdir. Bunun yanında işsizlik, liyakat, yolsuzluk gibi sorunlar ikincil kalmaktadır. Asli konularda MHP'nin öngördüğü "devlet çıkarlarına" uygun adımlar atıldığı müddetçe diğer sorunlar gözardı edilebilir.
           
         Böylesi bir durumda çok daha başarılı olunabilecek bir politika, esnek kabiliyette hareket edebilmektir. Söz gelimi birincil konularda tam destek sağlayıp, ikincil konularda daha eleştirel ve çözüm odaklı bir yol izlenebilir, hatta normal şartlarda, ikincil meselelerde diğer partilerle ortaklaşa hareket edilebilir. Ancak Türkiye'deki partilerdeki insan niteliği bu denli esnek bir politikayı icra edebilecek, ya da yönlendirebilecek bir yetenekte değildir. Onun için siyahı ve beyazı net belirlemek doğruya en kısa yoldan gitmek demektir.
            
                 MHP'nin Politik Perspektifi:
            
              Bilinmelidir ki her siyasal parti iktidara paydaşlarıyla gelir; iç paydaş ve dış paydaş.  İç paydaşlar, bir parti, ya da baskı grubu (lobiler, dernek, stklar, medya organları, vb.) olabilir. Dış paydaş ise bir devlet, uluslararası kuruluş olabilir. Buna göre AKP, MHP'nin koalisyon ortağı olduğu iktidarı, iç paydaşı "F tipi örgütlenme" (1991'den beri MİT raporlarına geçtiği, devlet kayıtlarındaki adıyla, bugün Fetullahçı Terör Örgütü) ve dış paydaşı ABD+AB'den oluşan "Atlantikçi" örgütlenmeden aldığı güç ve destekle düşürdü, yerine kendisi geçti. Ardından bu cepheyi liberal, demokrat, muhafazakar ve çözüm sürecinde de BDP ile güçlendirdi. MHP lideri bu durumu kastederek AKP'yi sıklıkla "okyanus ötesi" ile işbirliği yaptığı yönünde eleştirdi.

            2012'ten itibaren AKP'nin iç paydaşı F tipi örgütlenmeyle arasının açılması, ya da F tipi örgütlenmenin gerçek yüzünü görmesiyle birlikte iç paydaş cephesinde bir yarılma meydana geldi. Yolsuzluk operasyonları, MİT tırlarının durdurulması ve MİT başkanının ifadeye çağrılmasıyla bu durum apaçık hale geldi. Çözüm süreci kapsamında PKK terör örgütünün ülkeyi iç savaşa götürme amacı da aşikar olunca, BDP/HDP ile yaptığı paydaşlık da bozulmaya yüz tuttu.  Çözüm süreci çatırdamaya başlayınca AB desteği ufalandı, Suriye krizi, hendek operasyonları ile ABD desteği de ortadan kalkmaya başladı. Nihayetinde 15 Temmuz hain girişiminde iç ve dış paydaşların tamamen ortadan kalktığı gözüktü.

            Bu meyanda 15 Temmuz süreci sonrasında AKP, Perinçekçi ekibi paydaş olarak seçti  ve dış paydaş olarak Rusya belirmeye başladı. MHP, hem iç paydaş olmak için hem de AKP'yi dış politikada merkezde tutmak için AKP ile ittifak sürecini başlattı. Hem tabanınının AKP tabanı ile benzeşmesi hem de daha kuvvetli olması nedeniyle AKP-MHP ittifakı kendisini ön plana çıkardı. MHP paydaş olarak AKP'ye yaklaştıkça, AKP içindeki MHP karşıtları da, AKP saflarından birer birer ayrıldı. MHP nazarından bu durum, Erdoğan'ı bekayı tehdit eden politikalara doğru götüren ekibin tasfiyesi olarak okundu. MHP için ayrılan isimlerin, ya da göz önünden arka plana atılan isimlerin sicili kabarıktı.

            15 Temmuz, MHP için, şu açıdan da önemliydi: Dünya siyasi tarihinde ABD, beğenmediği iktidarları darbe ve iç kargaşa yoluyla devirmekteydi, Türkiye'de de bunu yapmaya çalıştı, o halde Recep Tayyip Erdoğan çoktan "milli bir çizgiye" gelmişti, haliyle bu şartlar altında onun desteklenmesi elzemdi. Üstelik 15 Temmuz, ülkenin parçalanmaya gitme tehdidi açısından da önemli bir sınavdı, onun için ikincil meselelerle vakit kaybetmeden birincil meselelerin çözülmesi için iktidara her türlü desteğin verilmesi şarttı.

            Bu yazıda MHP açısından AKP ile ittifaka giden yolun serimlemesi çok kısa da olsa yapıldı. Sonuç olarak, hakim görüş olan, "daha düne kadar eleştiriyordun şimdi ne oldu" yavanlığına sığınmadan eleştiriler yapmak gerekmektedir. Bu görüşlerin hepsi yanlış da olabilir, çok büyük bir parçası eksik de olabilir, zaten yazının amacı eksiksiz, tarafsız, yanılgısız bir anlatım sunmak da değildir. Sadece "içeriden" bir anlama çabasının yazıya dökülmüş halidir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MİKRO-İKTİDAR BİÇİMİ OLARAK: HOCANIN İKTİDARI

Spinoza'dan Hareketle "NOAH (2014)" Filmi Çözümlemesi