İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNİ TAKLİT ETMEK: TÜRKİYE’DE FUTBOL KULÜPLERİ
İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNİ
TAKLİT ETMEK: TÜRKİYE’DE FUTBOL KULÜPLERİ
Futbol,
hemen hemen bütün toplumların tarihinde farklı isimlerle farklı şekillerle rastlanan
bir oyun. Üstelik cinsiyet ve sınıf ayırt etmeksizin toplumun bütün kesimleri
Çin’den Antik Yunan’a, kadim Türklerden Antik Roma’ya kadar futbol oyunu oynamışlar.
Hatta kadınların hem Türklerde hem de Çinliler futbola merakı daha fazla olmuş.
Bu açıdan futbol, bütün toplumların tarihsel hafızasında bir şekilde yer etmiş
bir olgu.
Modernizm
her şeyde olduğu gibi futbolu da tekbiçime indirgedi, onu biçtiği kurallarla
bir yandan evrenselleşmesine bir yandan da tekilleşmesine sebebiyet verdi.
Nihayetinde ulusal ve uluslararası turnuvalarla futbol, modern dönemlerin de
vazgeçilmez bir unsuru haline geldi. Bütün dünyada bu kadar çok sevilmesinin
nedeni de toplumların tarihsel hafızasında bir şekilde yer edinmiş olması.
Küreselleşme
ile birlikte futbol çok daha fazla endüstriyel bir hal aldı. Endüstriyel olması
iki açıdan; futbol büyük paraların döndüğü bir sektör haline geldi ve gerçekten
de sanayi üretimi gibi bir üretim söz konusu. 1980’li yıllardan sonra futbol
kulüpleri şirketlere dönüşürken futbolcular da “yersiz yurtsuz emekçilere”
döndüler.
Türkiye özelinde
de futbolun seyri farklı olmadı. Yine de ne yazık ki ne profesyonel anlamda bir
şirketleşme gerçekleşebildi ne de böylesi bir büyük sektörde strateji
belirlenebildi. Örneğin her kente kimsenin doldurmadığı koskocaman statlar
dikmek akla geldi de, kentin çocuklarının yararlanabileceği sahalar açmak, altyapıları
daha nitelikli hale getirerek gençlerin buralarda gelişmesini sağlamak hatta
uzun vadede bu vesileyle kente parasal değer kazandırmak düşünülmedi. Tabii
yabancı futbolcuların satın alınması için Anadolu takımları çoğu kez belediye
başkanlarının, milletvekillerinin kapılarını aşındırmaktan geri kalmadı.
Futbol, bu
yönleriyle politika ilişkisi bakımından, küreselleşme ve şirketleşme açısından ekonomi
bakımından, taraftarlara sağladığı aidiyet bağı ve şiddet olgusu açısından psikolojik
ve dolayısıyla hukuki bakımdan, medya ile ilişkisi açısından iletişim bilim
dalı bakımından oldukça incelendi. Hatta bu bilimleri ve spor bilimlerini kapsayan
1215 tane tez dahi bu alanda yazıldı. Buna rağmen bu çalışmaların nitelikleri,
halkın/taraftarın futbolun bilimsel ve entelektüel yanına ilgisi bir kenara,
futbolun hiç tartışılmayan bir yönü söz konusu.
Bunu nasıl isimlendirmek
gerek açıkçası ben de bilmiyorum, ama uzun süredir farkettiğim bir olgu var ki,
futbol hakkında yazmaya başlamama vesile oldu. Aslında çok basit düzeylerde ve
sosyal medya “seviyesi”nde farklı açılardan tartışıldı bu konu. Bu sene de
Fatih Terim’in şampiyonlar ligi maçı öncesi, “burada maçlar masada değil, sahada
kazanılıyor” açıklaması ile gündeme geldi.
Öncelikle
şunu ifade etmekte fayda var ki, maalesef “sahanın”, “masaya” karşı bir
üstünlüğü oldu zannediliyor. Burada masayı “teori”, “saha”yı pratik olarak ele
aldığımızda, “teori”nin “pratik”e üstünlüğü iddia ediliyor. Kaldı ki Hannah Arendt’in
“İnsanlık Durumu”nda ifade ettiği üzere modern dönemle birlikte böyle bir
çağa da geçilmiştir. Ancak kadim toplumlarda asla pratik, teoriye karşı üstün
olamazdı. Bunun felsefi ve tarihi yanını bir kenara bırakıyorum. Futbol
özelinde dahi saha nasıl masaya tercih edilir? Bir futbol kulübünün stratejisinin,
taktiğinin oluştuğu zemin neresidir saha mı masa mı? Bir savaş öncelikli olarak
masadaki savaş planlarına ve savaş sonrasında masadaki diplomasiye mi bağlıdır
yoksa sahaya mı? Onun için belirtmem gerekir ki, hiç tartışmasız olarak
masanın sahaya üstünlüğü vardır.
Benim asıl
gelmek istediğim nokta da burayla ilgili, Türkiye’de şampiyonluklar nerede
kazanılıyor? El cevap- Masada! Peki bu nasıl mümkün olabiliyor? İlk olarak, futbol
kulüplerinin sezon başı planlaması: oyuncu ve teknik ekip seçimleri,
sezon başında futbol takımının oynayacağı stratejinin belirlenmesi: topa
sahip olma, hızlı oyun kurma. Daha sonra sezon içinde bu stratejiye uygun taktiksel
oyunların belirlenmesi. Buraya kadar olan kısım da şüphesiz futbola dair ve
ifade edilen şeyler.
Ancak Türkiye’de
bir şampiyonluk için bu da yeterli olmayabiliyor. İstihbarat Örgütü gibi hareket
etmek gerekiyor. İşte altını çizmek istediğim nokta burası. İstihbarat örgütü deyince
akla hemen suikastler, silahlı eylemler yahut devletler arasındaki mücadeleler
geliyor. Oysa ki istihbari yöntemler bunun sadece çok küçük bir kısmı teşkil
ediyor. Daha büyük kısmı ise, algı yarata, manipüle etme, yıldırma,
yıpratma, baskı oluşturma gibi eylemler oluşturuyor.
Büyük şirketler zaten bu yöntemleri kullanıyor, hem karşı şirketleri zayıflatmak için hem de tüketicileri yönlendirmek için. Futbol kulüplerinin şirketleşmesinin bir yönü de bu olsa gerek.
Gelelim
uygulanma aşamasına. Öncelikle bu durum kendisini transfer hamlelerinde çok
güzel bir şekilde göstermekte. Dünyadaki bütün futbol kulüpleri tıpkı bir
istihbarat örgütü gibi “gelecek vaat eden” futbolcuları takip ediyor, çeşitli
vaatlerle takımına kazandırmak istiyor. Yine sezon başladığında rakip takımları
takip etme, analiz etme ve zayıf yönlerini tespit etme gibi eylemlerle
istihbarat örgütlerini taklit ediyor.
Şimdi de
şampiyonluk yarışında nasıl farklı şekillerde kullanıldığına dikkat çekelim. Gözleri
hemen Galatasaray’ın şampiyon olduğu geçen sezona çevirelim. Tabii belirtmek gerekir
ki bu yöntemler Galatasaray’a has değil. Ancak Galatasaray’ın, bazen eleştirilse
de, sırtını Galatasaray Lisesi’ne dayaması, bu gibi yüksek intelligence yani
zeka ve nitelikli güçlü kurum gerektiren eylem dizisinin genellikle Galatasaray
tarafından icra edildiğini gerçeğini ortaya koymaktadır.
Hatırlanacağı
üzere geçen sene Başakşehir Futbul Kulübü büyük puan farkıyla önde
götürmekteydi. Galatasaray yönetimi öne geçene değin iki önemli hamle yaptı: hakemlerin
kendileri aleyhinde kararlar verdiği ve hükümetin Başakşehir Futbol
Kulübüne destek verdiği algısını oluşturdu. Bu sayede taraftarlarının, başarısız sonuçlara rağmen,
birlikteliğini sağladı ve hakemler üzerinde baskı oluşturdu. Bunu yaparken
medyadaki Galatasaray destekçisi gazetecileri, sosyal medyayı etkin ve başarılı
şekilde kullandı. Abdürrahim Albayrak’ın “Var kayıtları” bizde
açıklaması da aynı yönde atılan bir adımdı. Dikkat ediniz, tıpkı bir istihbarat örgütü
gibi manipüle etme ve algı oluşturma ve yıpratma eylemlerini etkili bir
şekilde icra etti. Ayrıca Türkiye gibi toplumlar mağdur olma durumunun,
sağladığı psikolojik desteği de bu sayede kullandılar.
Örneklem
geçen sezon ve Galatasaray’dı ancak, rekabetin kızıştığı hemen hemen her sezon bu
gibi faaliyetleri tespit etmek mümkün. O yüzden denilebilir ki şirketleşen futbol kulüpleri şampiyon olmak için istihbarat
örneklerini taklit ediyor. Taraftarlar çoğu zaman bilinçsiz bazen de ne
pahasına olursa olsun şampiyon olma isteğiyle bu yönlendirmenin içerisinde
aktif olarak kullanılıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder