Muhalefetin İdiot Arayışı


 Prens Mışkin bir yandan tıbbi sorunları ve garip davranışları olan bir kişidir. Diğer yandan bir ideali yaşamaya çalışan bir kahraman. Yaşamı bir yandan insani bir trajedir. Diğer yandan ideolojik bir argüman ve toplumun değerlerinin ağır bir şekilde yargılanışı.” (Ziya Meral, Nietzche ve Dostoyevski Karşı Karşıya, Kaknüs Yayınları, 2011 İstanbul)

“Kendimizin ve başkalarının sorumluluğu üzerimize alarak gerçekten herkes ve her şey için suçlu olduğumuzu anlamalıyız. Ama tembelliğini, gevşekliğini başkalarının üstüne atıp kendini kusursuz gören sonunda ruhunu şeytanca bir gurura kaptırır.” (Dostoyevski, Budala, İş Bankası Kültür Yayınları, 2014 İstanbul)

“Şu hususu göz önünde bulundurmak lazım: O pek akıllı bir halkın arasında tam bir idiottu. Ne var ki onun tilmizleri böyle değildi. Paulus hiçbir şekilde idiot değildi!”( Senail Özkan, Kaplan Sırtında Felsefe, Ötüken, 2015 İstanbul.)
 
    Türkiye’de muhalefetin “idiot” arayışı krizi 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya çıktı. 2007’de Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığında yaşanılan süreçler sonucunda iktidar, Cumhurbaşkanının meclis tarafından değil halk tarafından seçilmesi görüşünü ortaya attı. Neticede 2007 yılında yapılan referandumda anaya değişikliği halk tarafından %68 gibi yüksek bir oranla kabul görmüştü. İktidar o dönemde kendi “idiot”unu bulma konusunda zorlanmadı. Nitekim Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Erdoğan önderliğinde seçimleri kazandıktan hemen sonra Erdoğan’ın cezaevine girmesi nedeniyle geçici olarak Başbakanlık görevini de yine Abdullah Gül icra etmiş, Erdoğan’ın meclise girmesiyle birlikte Başbakanlığı kendisine teslim etmişti. Bu yönüyle “idiot”luğunu bir nevi ispat etmişti.

    Birkaç yıl daha geriye gidelim… 1980 yılında yapılan askeri darbe sonucunda Türkiye, (1980’e kadar birçok kırpılmış) tarihinin en özgürlükçü Anayasasın, 1961 Anayasasını yürürlükten kaldırmış yerine çelişkilerle dolu bir anayasayı getirmişti. -Ne hikmetse Soğuk Savaş’ın en keskin dönemlerinde “özgürlükçü” bir anayasayı getirerek Türkiye’nin düşük yoğunluklu iç savaşa geçmesine zemin hazırlayan devlet aklı,  Demir Perde’nin dahi liberalleştiği bir dünya düzeninde özgürlükleri kısıtlamayı tercih etmişti.- Bu anayasa Cumhurbaşkanına geniş yetkiler tanıyor fakat Meclis’in iradesini koruyordu. Söz konusu çelişki Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığını bırakmasından hemen sonra kendini gösteriyordu. Müesses Nizam artık Cumhurbaşkanın “idiot” olmasını istiyordu.  İlk başta Turgut Özal durumu pek kabullenmiyor gibi gözüktü, Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi fikrini de ısrarla savunan ilk kişi o oluyordu. Ancak “yasaklı liderlerin” karşı çıkmasına rağmen referandum sonucunda yasaklarının kalkmasının ardından bunu halkın kendisini eskisi kadar desteklemediği şeklinde yorumlayan ve parti içi çekişmelerde yıpranan Özal “idiot”luğa sığınıyor bir nevi bunu kabul etmiş gözüküyordu. Fakat tarafsız ve yetkilerini devretmiş bir Cumhurbaşkanlığı figürünü kabul etmiyor her fırsatta “idiot” olmayacağını göstermeye çalışıyordu ki bu durum vefatına kadar devam etti. Özal’a göre siyasete daha çok doymuş, müesses nizam ile daha uyumlu olan Süleyman Demirel “idiot”luğu derhal kabul ediyordu. Koalisyon kargaşalarının ve 28 Şubat Müdahalesinin yaşandığı bir dönemde bu görevini en iyi şekilde yerine getiriyordu. Hemen ardından 2000 yılında Ahmet Necdet Sezer göreve geliyordu. Sezer diğerleri gibi “idiot”luğunu ispat etmesi gereken bir kişi dahi değildi, o sözlüğün tam anlamıyla zaten “idiot”tu. Belki de çiçeği burnunda olan AKP iktidarını, bu denli ideal bir “idiot”un varlığı sistemi değiştirmeye itmişti.

    Muhalefetin günümüzdeki “idiot” arayışına girmeden artık izah edelim kimdir “idiot”? Dilimize çevrildiğinde “Budala” olarak karşımıza çıkıyor, fakat Budala anlamından uzak bir şekilde olumsuz şekilde anlaşılıyor. Oysaki budala, “abdal” kelimesinin çoğuludur. Abdal malum olduğu üzere derviş demektir. Bunun dışında Budala’nın “meczup” anlamı da mevcuttur. Meczup dahi halk kültüründe olumlu anlamlı bir sözcüktür. Yabancı dillerdeki “idiot” kelimesinin de benzer anlamlara sahip olduğu görülmektedir. Hatta Nietzche, “idiot” derken doğrudan Hazreti İsa’yı kastetmektedir. Dostoyevski’nin Hazreti İsa’yı anlayan tek insan olduğunu ileri süren Nietzche, onun ünlü eseri Budala’dan oldukça etkilenmiştir. Gelelim yazıdaki “idiot”a anlamca en yaklaşan anlayışa… Antik Yunan’da “idiot” kelimesi ile siyasetin dışında kalan insanlar kastedilmektedir. Bunlar öyle insanlardır ki siyasete hiçbir ihtiyaçları yoktur. Sözgelimi ondan ne çıkar beklerler ne de siyasetin ilişki ağlarına girerler. O halde idiot bir yönüyle iktidarı ve güç istencini reddeden kişidir, işte bu yönüyle de günümüzde halk arasındaki anlamına yaklaşır “Budala.

    Türkiye’de muhalefet “idiot” kriziyle 2014 yılında yüzleşti. Hatırlanırsa o zaman da muhalefet Cumhurbaşkanı makamının sembolik olması, 1982 Anayasasında tanımlanan hakları kullanmaması, yürütmeyi tamamen meclise bırakması gerektiğini belirtmekteydi. 1982 Anayasasında öyle bir Cumhurbaşkanı figürü vardı ki, Cumhurbaşkanı hem yürütmede etkin bir role sahipti hem de hukuki sorumluluğu bulunmamaktaydı. Haliyle “idiot”un ötesinde, “kutsal insan” rolüne daha yakındı. Ancak, askeri ve sivil bürokrasinin etkin oluşu “kutsal insan”ı sınırlandırarak “idiot” hüviyetine sokabilmekteydi, aynı zamanda halk tarafından değil meclis tarafından seçildiği için sınırlara tabi olması daha kolaydı. Halbuki 2014 yılına gelindiğinde müesses nizam ortadan kalkmıştı ve Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmekteydi. Bu nedenle muhalefet sahip olduğu yetkileri kullanmayacak, iktarı ve güç istencini reddedecek bir aday aramaktaydı. Öte yandan bu kişi hem “siyaset dışı” (bkz. Antik Yunan’daki idiot kavramı) olmalıydı hem de halk nezdinde etkin bir isim olmalıydı. Neticede karşılarında girdiği bütün seçimleri kazanmış olan, siyasi “dahi” olarak görülen Erdoğan mevcuttu. Böylesi koşullar altında muhalefet hem siyaset dışı hem de iktidarı ve güç istencini reddedecek birini bulmuştu: Ekmeleddin İhsanoğlu. Dönemin uluslararası koşulları da göz önünde tutulduğunda bence en ideal isim bulunmuştu. İhsanoğlu muhalefetin “Erdoğan tipi başkanlık sistemi” itirazıyla da gayet uyumluydu. Bilindiği üzere “dahi”, “idiot”u seçimlerde yenmeyi başardı. Bir diğer sınav 2018’de verildi. Siyasetin iç dinamikleri değişse de muhalefetin hala “idiot” arayışı krizi devam etmekteydi. Dahası bu kriz 2017 Anayasa Değişikliği ile daha da perçinlenmişti. Türkiye “Cumhurbaşkanlığı” sistemine geçmiş artık iktidarı ve gücü anayasal olarak benimseyen Cumhurbaşkanı figürü ortaya çıkmıştı. Haliyle muhalefet, sınırlar içerisinde kalmayı kabul eden bir isim bulmaktan öte iktidarı ve gücü doğrudan devreden isim arayışına girmişti. Ya da böyle görünmek istemişti. Zira seçtikleri aday hiç de “idiot”luğa gönüllü bir isim değildi. Muharrem İnce iktidar ve güç istenciyle dolu bir siyasetçiydi. Zaten anamuhalefet partisinin genelbaşkanı olmak için oldukça çaba göstermişti. Kaldı ki muhalefetin tek blok olup “idiot” bulma amacı da yoktu. Bütün adaylar siyasetin yeni dâhisi olmak için yarışa girdiler. Sonuçta siyasi dahilik alanında son 18 yıldır etkin bir figür vardı ki kaybetmeleri oldukça muhtemeldi. Dolayısıyla anamuhalefet partisi Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, parti içi çekişmeleri sonlandırma olarak gördü. Kemal Kılıçtaroğlu, siyasi dahi olarak ortaya çıkmaya çalışan Muharrem İnce’yi dahice bir hamleyle saf dışı bıraktı.
 
    2023 seçimlere yaklaşık 1 yıl kala “idiot” arayışı krizi yeniden ortaya çıktı. Muhalefet geçmiş yıllara oranla çok daha iyimser durumda. Siyasetin en önemli belirleyicilerinden olan ekonomik kriz, toplumsal sorunlar, adalet ve liyakat meselesinin aşılamaması muhalefetin güçlü iddialarından. Fakat “idiot” arayışı krizi aşılabilmiş değil. Ne de olsa Cumhurbaşkanlığının bütün imkanlarını seçilmesi durumunda devredecek bir “idiot” bulmak çok zor. Siyaset dışı bir “idiot” bulunsa dahi, daha baştan siyaset dışı bir figür olması nedeniyle halk nezdinde kabul edilmesi çok zor. Elbette muhalefet “idiot”a mecbur değil, ellerinde kurtarıcı “hero”lar da mevcut. Fakat kurtarıcılar hiçbir zaman iktidardan ve güç istencinden vazgeçmezler. Oysa demokrasi bir değil birçok yönüyle Budalalıktır. 
 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MİKRO-İKTİDAR BİÇİMİ OLARAK: HOCANIN İKTİDARI

Spinoza'dan Hareketle "NOAH (2014)" Filmi Çözümlemesi

MHP-AKP İTTİFAKI: İÇERİDEN BİR ANLAMA ÇABASININ ANLATIMI